

Osmanlı’nın ilk başkenti, eskiden yeşil Bursa derlermiş. Ekonomik açıdan Türkiye’nin gelişmiş kentlerinden biri olan Bursa doğal ve tarihsel zenginlikleriyle de önem taşır. Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerindendir. Şimdilerde pek yeşilliği kaldı mı pek bilemiyorum ama hala her yerinden tarih kokuları geldiği kesin:) Türkiye’nin Dördüncü büyük kenti. Bursa denilince akla ilk gelenler; tarih, avm leri, tekstili ve sanayisi, iskender kebabı, uludağı, ulu camisi, kestanesi ve şeftalisi.

Ülkenin kuzeybatısındaki en yüksek tepe olan Uludağ yıllardır Türkiye’nin en çok tercih edilen kış ve doğa sporları merkezi olmaya devam ediyor. Bursa’nın Teferrüç isimli yüksek mahallesinden kalkan teleferiğe binerek Uludağa ulaşabilirsiniz. Uludağ’ın eteklerine yerleşmiş olan Cumalıkızık ise çok özel bir köy. Yolunuz düşerse mutlaka gidip görmelisiniz.

Biz tabi ki direk şu ihtişamlı ulucami’yi görmeye gittik. Gerçekten çok heybetli ve harika bir yapı. I.Beyazıt tarafından 1396-1400 yılları arasında yaptırılmıştır. Gerçekten o yıllar da bu yapılar nasıl bu kadar sağlam ve görkemli bir şekilde yapılmış diye kendinize soruyorsunuz. Yani gerçekten de çok ilginç bunlar binlerce yıl önce nasıl yapmışlar hala anlayamıyorum.

Ulucami’yi gezdikten sonra Bursa’nın ünlü eski aynalı çarşısı oldukça özel bir yer gezdikten sonra, acıktığımızı hissettik ve Bursa’nın en eski ve ilk iskenderin çıkış yeri olan kebapçı iskender de soluk aldık. Ama burada iskender yemek hiç de kolay olmadı oturabilmek için 20 dk bekledik kapıda:) Beklediğimize değdi mi değdi. Gayet lezzetli ve farklıydı. Herşey eskisi gibi orjinal hiçbirseyi bozmamışlar bu tarihi dükkanında.
Öyküsü 1867 yılında başlıyor, Mehmet oğlu İskender Efendi’nin Bursa Kayhan’daki dükkânlarında başlar. O günlerde kuzu bir bütün olarak ve yere paralel biçimde odun kömürlü bir ocakta pişirilmektedir. Ancak İskender Efendi kuzu etinin farklı bölümlerinin kendine has lezzetlerinin müşterilerine eşit oranda dağılmasını sağlamak için çözüm aramaya başlar. Bu düşünceden yola çıkarak, et pişirme ustası bir aileden gelen İskender Efendi, ustalığıyla girişimciliğini bir araya getirerek bulduğu yöntemle lezzetine doyulmaz bir ürün elde eder. Kuzu etini sinir ve kemiklerinden ayırır, dikey çubuğa kat kat yerleştirir ve tasarladığı dik bir ocağın önünde döndürerek odun kömürü ile pişirir. Sonuç gerçek bir yemek buluşudur. Uludağ yaylalarındaki otlar ve kekik ile beslenen koyun ve kuzu etlerinin farklı bölümlerinin lezzetlerinin birbiriyle karışmasıyla ortaya çıkan, pide, özel tereyağı, sos, yoğurt, domates, yeşilbiber ilavesiyle geliştirilen, yanında şıra (kuru üzümden elde edilen bir içecek ) ile servis edilen bu kebap türünün ünü dilden dile yayılmaya başlar. Dünya mutfakları içinde önemli bir yere sahip Türk mutfağının önemli lezzetlerinden “İskender Döner Kebap” doğmuş olur. Evet hikayesi böyleymiş. Ama birde Bursa’nın meşhur cantığı var pidenin biraz kalını ve cidden lezzetli. Bir ara bunun da kaçamağını yaptık tabi:)

One thought