Nüfus: 1,604,555
Barselona Barselona… Milano’dan sonra unutamadığım yerlerden. İspanya’da Katalonya Özerk Topluluğu ve Barselona ilinin merkezi ve İspanya’nın ikinci büyük kenti. Kendine özgü kültürü ve güzelliğiyle ün yapan Barselona’nın, Gaudi’nin başını çektiği modernizm akımıyla planlanmış, Yaygın dil Katalancadır. Barselona özek bölgedir, bilmeyenler şaşırabilir. Bölgenin 3 resmî dili vardır: İspanyolca, Katalanca veAranca. Barselona şu an İspanya sınırı içinde olsa da Barselonalılar kendilerine İspanyol değil, Katalan diyorlar. Katalonya bölgesi sakinleri, İspanya’ya gerek turizm gerekse futbol takımı ile en çok para kazandıran bölüm iken İspanya’daki krizden yüksek oranda etkilenmiş olmaktan memnuniyetsizler. İşsizliğin en yoğun olduğu Avrupa ülkesi imiş İspanya. Hatta bu Katalan bayraklarını çoğu evin balkonlarında, camlarında görebilirsiniz.
Barselona Avrupa’da görülmesi gereken şehirlerinden biri. O kadar güzel bi şehir ki yapı olarak ülkemize benziyor ve insan olarak da çok benzerlikler var, ne de olsa akdeniz insanları 🙂 İtalya, İspanya insanlarını ben bize çok benzetiyorum. Herkesin bildiği gibi futbol şehri. Özellikle Barcelona futbol takımını hemen hemen çoğu insan bilir. Her zevke uyan bir şehir. Dar sokakları, sanat ve tarihi, denizi, sahili, plajları, havası, tarihi yapıları, müzeleri, müziği, insanları, eğlence pubları, restaurantları ve ispanya mutfağı, yani kısacası her zevkten her insana hitap edebilen bir şehir. Yapıcak o kadar çok şey buluyosunuz ki. Hani günlerce belki de aylarca kalsanız sıkılmanız neredeyse imkansız 🙂 Bahar ayları ayrı bir güzel ama deniz, plaj istiyorsanız, haziran-eylül diyebilirim.
Sagra da Familia: Burası Barselona’nın simgesi, turizm ikonu, namı değer “bitmeyen kilise”. Gaudi bu eserini yarım bırakıp hayata veda ediyor. 1926 yılında 74 yaşındayken Gaudi’ye tramvay çarpıyor. O sırada Sagra da Familia kilisesinin inşaatı devam ediyor ve kendisi de kilisenin inşaatında bilfiil çalıştığı için üzerindeki kıyafetler eski püskü ve kirli. Tramvay kazasında kimliği tespit edilemiyor ve devlet hastanesine kaldırılıyor. Çarpılan kişinin ünlü mimar Gaudi olduğu anlaşılınca şehrin ileri gelenleri onu özel kliniklere taşımayı teklif ediyorlar fakat Gaudi bunu kabul etmiyor, “benim yerim burasıdır” diyor. Maalesef Gaudi kurtarılamıyor ve bu olay Barselona tarihinde kara bir leke olarak kalıyor. Şu an kilisenin tadilatı bağışlar ile devam etmekte. 2026 yılında, Gaudi’nin ölümünün 100. yılında bitirilmesi planlanıyormuş. Gerçekten yapısı çok farklı ve dev bir yapı. Kumdan kale gibi ilginç 🙂 Kilisenin içine girmek için biletinizi mutlaka online alın. Yoksa en az 2 saat sıra bekleyeceğiniz garanti. Online biletli bölümde bile sıra var, neyse ki daha hızlı ilerliyor. Biletler kişi başı 20 euro.
İçerisi görmeye değer güzellikte… Binayı ayakta tutan kolonların her biri birer ağaç gövdesi. İçerinin ışıklandırılması ise çok özel, vitraylardaki ışık kırılmaları içeriyi müthiş ışık oyunlarına boğmuş…

Bu şehre giden turistlere yapılacak en yerinde uyarı “hırsızlara dikkat!” olacaktır. Ciddi hırsızlıklar bu şehirde. Çünkü işsizlik hatsafhada. Mümkün olduğunca kameranıza, telefonunuza, makinelerinize, pasaportlarınıza ve cüzdan, çantalarınıza çok dikkat etmelisiniz. Önemli eşyalarınızı güveniyorsanız kaldığınız otelin kasasına falan bırakın ya da bizim yaptığımız gibi kıyafetimizin içine cepli belden kemerli çanta takın. İnanın etrafta gezerken bile bazı insanların başına gelmişti ve ben inanmıyordum bu kadar olduğuna. Hani hatta diyelim ki plajda güneşleniyosanız bile her an yanınızdan telefon, cüzdan gibi uçurabilirler 🙂 Aman dikkat diyorum ciddiye alın bu önerimi!!!
Söylenenlere göre, La Rambla da bulunan bu çeşmeden su içerseniz Barcelona ya tekrar gidiyormuşsunuz 🙂 Bende baya içmiştim 😀
Casa Battlo, çatısı bir balık sırtı olarak tasarlanmış, çok hoş, sıra dışı bir bina. İçinde mobilya yokmuş ama ayrıntılar muazzammış.İçerisine malesef giremedim ama inşallah bi dahakine 🙂
Casa Mila veya La Pedrera olarak bilinen esere Taş Ocağı da deniliyor.
Park Güell aslında bir yerleşim projesi olarak tasarlanmış. Şu an İstanbul’da içinde yaşamayı çok sevdiğimiz (!) rezidanslar gibi zenginlerin yaşadığı bir site olacakmış. Ama işler yolunda gitmeyince içinde sadece 3 ev ve etrafındaki yeşil parkla turistik bir nokta olmuş. İçindeki evlerden birinde Gaudi yaşamış, ekstra ücret ödeyerek gezebiliyorsunuz. Biletinizi oradan alabiliyorsunuz biz öyle yaptık ama dikkat edin belli bir ziyaretçi limiti var geçerse bilet yok ona göre giremiyorsunuz. Ve kesinlikle sabah erken saatlerde gidin! Çok değişik bir yerdi gerçekten ve Gaudi buraya yaparken taşlar yolda gelirken paramparça oluyor ve Gaudi bu küçük taş parçalarını tek tek yapıştırarak yapmış. Ciddi bir emek var yani 😉



La Rambla caddesi Barselona’nın can damarı… Bizim İstiklal Caddesi gibi, akın akın insan. Ama yaşayan bir cadde burası, üzerinde hediyelik eşya büfeleri, canlı heykeller, sokak sanatçıları var. Gezmesi günün her saati keyifli.

La Rambla 1,5 km uzunluğunda bir cadde, bir ucunda Placa De Catalunya adı verilen meydan var. Burayı da Taksim Meydanına benzetebiliriz. Bir çok metro hattının birleşim noktası olan, Katalanların protestolarını gerçekleştirdikleri bu meydan, adeta Barselona’nın merkez noktası. Hard Rock Cafe de burada. Katalunya Meydanı’ndan La Rambla’nın devamı gibi olan Rambla De Catalunya caddesine ulaşıp gezebilir, yemek molası verebilirsiniz. Veya Barselona’nın en lüks mağazalarının olduğu, Bağdat Caddesine benzetebileceğimiz Passaig De Gracia caddesine bağlanabilirsiniz.
La Rambla’nın diğer ucu ise denize yakın bir noktada Christoph Colomb heykelinin olduğu meydana dayanıyor. Buraya yakın metro durağının adı Drassanes.
La Rambla Caddesi üzerinde atlanmaması gereken yerlerden biri resmi adıyla Mercat de Saint Josep ama bilinen popüler ismiyle “La Boqueria” denilen pazar. Yüzünüzü denize döndüğünüzde La Rambla’nın sağ kısmında kalıyor. Pazar günleri kapalı olduğunu hatırlatalım. Burada envai çeşit meyve, sebze, deniz ürünü, et ürünleri satılıyor. İçerisi inanılmaz kalabalık. Meyve veya meyve sularınızı alıp gezmeye devam edin.
La Rambla’nın ortalarında sol tarafta kalan Carrer de Colom adlı sokaktan içeri girdiğinizde en güzel meydanlardan birine çıkıyorsunuz: Plaça de Reial. Burayı mimari açıdan Küba’ya benzetmiş bir çok kişi. Palmiyelerin ve fıskiyelerin süslediği kalabalık bir meydan burası. Sokak lambalarının da Gaudi tarafından tasarlanmış olduğunu bilmekte fayda var. Meydan etrafında bir çok restoran ve cafe mevcut.
“Barri Gotic” yani Gotik Semti. Buradaki sokaklarda kaybolmak büyük zevk. Bir çok hoş dükkan, minik kafe, dar sokak, sevimli ev, sokak sanatı, vintage butikler var. Bir de Katedral var ihtişamlısından… Carrer de Ferran en hareketli caddesi, ama ara sokaklar daha görmeye değer.
Şimdi buralara gelip de bi barcelona maçı Camp Nou ya gitmemek olmazdı 🙂 Aslında pek aklımızda yoktu barcelona mağazasını gezerken satış görevlileri gitmek istermisiniz diye sordular. Kişi başı 63 euro ydu. Bizde olur tamam gidelim dedik birden 🙂 Ama tabi çoğunluk turistti. Ve bileti aldığımız yer çok da yakın değildi sahaya. Ama biz biraz aşağı indik sadece foto çekiyorduk diye sonra boş yerler vardı baya önlerde eee oturalım dedik biri gelirse kalkarız diye şansımıza kimse gelmedi ve baya baya önde izledik maçı 🙂 hani giderseniz bu gibi denemeleri yapabilirsiniz 😉 Ve hep goller de bizim olduğumuz tarafta atılmıştı ama Messi sakattı o ara malesef izleyemedik Neymar la yetindik 🙂

Güne güzel bir spanish kahvaltısıyla başlayın. Kendine özgü ve çok lezzetliydi özellikle mücver gibi olan 🙂

Barselona’da yemek denince akla tapas ve paella geliyor. Meşhur içkisi ise sangria. Tapas: Atıştırmalık, paylaşımlık küçük mezeler diyebiliriz. Kanepe şeklinde veya meze görünümlü olabiliyorlar. Ve restoranın barına diziliyor. Ordan seçip yiyorsunuz. Gayet güzel ve lezzetlilerdi ama tabi bizim mezeler daha başka 😉 Damak tadınıza göre muhakkak bulursunuz çünkü çeşit çok. Paella: Genelde deniz ürünleri ile bezenmiş, ya da etli tavuklu olabiliyormuş, sarı, turuncu veya esmer renkte pilav. Kendine özgü siyah bir tenceresi var. Her yerde yemeyin diyorlar, çok yağlı ve kötü olabilirmiş.


Sangria: Şarapla yapılan, içinde meyve parçaları olan, tatlı ve lezzetli içecek. Genelde kırmızı şarapla yapılıyor fakat Barselona’ya özgü beyaz köpüklü şarap olan “cava” ile yapılanı da var. Ona da Cava Sangria deniliyor.

İspanya’ya özgü lezzetlerden biri olan Churros, aslında bizim “halka tatlısı”nın (evet halka tatlısı, başka adını bilmiyoruz) bir benzeri olarak tanımlanabilir. Yurtdışında ise “Spanish Doughnut” olarak da biliniyor. Denedim ve tekrar gittiğimde yine yicem 🙂 Bizim halka tatlısıyla hemen hemen aynı fakat şu gördüğünüz içine batırılan çikolatası çok önemli onun muhakkak lezzetli olması lazım yoksa tatsız tutsuz bişey olur çünkü bu churros bizim halka tatlısı gibi pek tatlı değil, tadı tuzlu tatlı karışımı bişey 🙂 Farklı tatlarla ilgilenenler için denemeye değer.
Bu da ev yapımı kavanozda bira. Gerçekten tadı çok iyiydi. Bira getirirken yanında hemen çerezle beraber geliyor. Ayrıca hamburger ve patatesi de ayrı bir lezzetlliydi. Ve çok değişik bir havası var. Uğrayın derim ben 😉
Burası da kiosko diye bir hamburgerci. Ama konsepti çok farklı. Resimde gördüğünüz formu ne yiceğinizi, içinde neler olmasını istediğinizi doldurup servis elemanına veriyorsunuz 🙂 Ama hamburgeri, patatesi gerçekten çok çok başarılıydı. Farklı bi yer burası da, tavsiyelerimin arasındadır.


Limanın orda orayı burayı çekerken denk geldiğim araba 🙂 Pardon araba kelimesi hafif mi kaçtı 🙂 Araba değil de başka bişey mi acaba :S İçinden de kız çocuğu gibi bişey inmişti 🙂

Yine umarım dünyanın herhangi bir yerinden bir başka gezi yazısıyla görüşmek üzere 🙂
3 thoughts